All News
03 Mart 2019 ( 1689 izlenme )
Reklamlar

ASHABI KEHF KISSASI

Ashâbı Kehf, putperest bir hükümdar olan Dakyanus devrinde Tarsus’da yaşamış, îman ve tevhîd mücâdelesi vermiş olan sâlih gençlerdir. Zalim kral Dakyanus’un Ashâbı Kehf’e karşı sunmuş olduğu puta tapma teklifine karşı o bir avuç imanlı gencin cesaretlerini hiç kaybetmeden verdiği muhteşem cevap ve 300 yıllık ölümsüz uykunun hikmeti…

Ashâbı Kehf’in adedi hakkında Kur’ânı Kerîm’de sarîh bir ifâde bulunmamakta: «Onlar birtakım gençlerdi» buyrulmaktadır. Bu ise, kıssada asıl vurgulanmak istenen husûsun, onların isimleri, sayıları ve memleketleri değil, bilhassa o sâlih kulların sâhip oldukları ihsan duygusu ve Allâh katında kıymetlerini artıran kalbî yapıları olduğunu göstermektedir. Putperestliğe karşı îman ve tevhîd mücâdelesinin sergilendiği bu ibret ve hikmet dolu kıssada, ölümden sonra tekrar dirilişin bir numûnesi de ortaya konulmakta, böylece insanoğlunun pekçok ilâhî hakîkatleri idrâk etmesi murâd edilmektedir.

Kral Dakyanus’un yakınlarından birtakım gençler olan Ashâbı Kehf, tevhîd akîdesinde olmaları sebebiyle, putperest ve zâlim krallarının zulmünün son bulması için dâimâ Cenâbı Hakk’a gözyaşlarıyla duâ ve niyazda bulunurlardı. Fakat zâlim kral, gurur ve kibrinin netîcesinde gün geçtikçe îmansızlık ve zulmünü artırarak tanrılık iddiâ edecek kadar ileri gitti. Bununla da kalmayarak, artık tevhîd akîdesinde kim varsa, onları toplatıp ağır işkencelere tâbî tutarak şehir girişlerine astırmaya başladı.

Bu arada yakınları olan Ashâbı Kehf’in de mü’minlerden olduğunu öğrendi. Hiddetle onları huzûruna çağırttı. Kendilerini tehdîd etti. Ancak onlar, îmânın ebedî zevkine varmış olduklarından, bu tehditler karşısında aslâ korkmadılar ve zâlim hükümdara tavır koyarak, hakîkati yüzüne karşı söylemekten çekinmediler. Allâh Teâlâ, onların bu durumlarını şöyle beyân buyurur:

“(Ey Rasûlüm!) Biz Sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakîkaten onlar, inanmış gençlerdi. Biz de onların hidâyetini artırdık.” (elKehf, 13)

“Onların kalblerini metîn kıldık. O yiğitler (zâlim hükümdarları karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına ilâh demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.»” (elKehf, 14)

“Şu bizim kavmimiz Allâh’tan başka ilâhlar edindiler. Bâri bu ilâhlar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allâh hakkında yalan uydurandan daha zâlimi var mı?” (elKehf, 15)

ZALİM KRAL DAKYANUS’A KARŞI GENÇLERİN MUHTEŞEM CEVABI

Gençler, Dakyanus’un, putlara tapmaları hakkındaki ısrarlı teklifleri karşısında da şöyle dediler:

“−Bizim bir ilâhımız vardır ki, O’ndan başkasını ilâh tanımayız. Biz yerlerin ve göklerin Rabbini bırakıp da kulların yaptığı cansız taş parçalarına aslâ tapmayız. Senin teklifini kabûl etme ihtimâlimiz sonsuza dek yoktur! Hükmün ne ise, onu yapabilirsin!”

Onlar böylece, önce Mûsâ aleyhisselâm’a karşı müsâbakaya çıkan, sonra da îmanla şereflenen sihirbazların, Firavun’a karşı îmân metâneti ve asâleti ile sergiledikleri tavrın bir benzerini, zâlim kral Dakyanus’a karşı göstermiş oldular.

Sihirbazlar da kendilerine îman nasîb olduktan sonra Firavun’un tehdîdi karşısında:

“−Senin fiilin bize bir zarar veremez! Çünkü biz, nasıl olsa Rabbimize döndürüleceğiz! Dilediğini yapabilirsin!”demişlerdi.

Hükümdar Dakyanus, îmanlı gençlerin bu cesur tavrı karşısında son derece hiddetlendi. Kendilerine daha evvel vermiş olduğu bütün rütbeleri söktürdü. Ardından da:

“−Siz gençsiniz; kendinize yazık etmeyin! Yaptıklarınızdan vazgeçmeniz için size üç gün mühlet veriyorum! Düşünün, taşının; kurtulmayı mı, yoksa sizi helâk etmemi mi tercîh ediyorsunuz?” deyip tehdîd etti. Sonra onları kendi hâllerine bırakarak Ninova’ya gitti.

Hükümdarın vermiş olduğu bu mühlet, Ashâbı Kehf için âdeta bir lutfi ilâhî oldu. Onlara zâlim hükümdarın şerrinden kurtulmak için zaman kazandırdı. Cenâbı Hakk’ın rahmet ve nusretini uman bu sâlih gençler, yanlarında bir de köpek olduğu hâlde şehirden kaçarak bir mağaraya saklandılar. Mağarada evlerinden getirdikleri yiyecekleri yiyor ve gece gündüz Cenâbı Hakk’a ibâdet ederek O’na sığınıyor, ilticâ hâlinde:

“Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla!” diyerek yalvarıyorlardı.

Rivâyete göre Allâh Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem de, hicret esnâsında gizlendiği Sevr Mağarası’nda bu duâ ile Cenâbı Hakk’a ilticâ etmiştir.

ASHABI KEHF’İN HİCRETİ

Nitekim sâlih amelleri, ihlâsları ve yaptıkları bu duâ hürmetine rahmet dolu nusreti ilâhî Ashâbı Kehf’i kuşattı. Bu sırada zâlim Dakyanus, Ninova’dan dönmüş ve onların durumlarını öğrenmişti. Hemen peşlerine düşerek saklandıkları mağarayı buldu. Hiddetinden nasıl bir cezâ vereceğini düşünürken Allâh Teâlâ, onun aklına mağaranın ağzını kapatmayı getirdi. Daha fazla düşünmeden askerlerine:

“−Derhal mağaranın girişini kapatın! Açlık ve susuzluktan ıztırapla ölsünler; mağara onların kabirleri olsun!” diye emretti.

Böylece kendine göre onları diri diri gömmüş olacaktı. Ancak bilmiyordu ki, Hazreti Mûsâ’yı Firavun’un sarayında büyütüp onun şerrinden koruyan Allâh, Ashâbı Kehf’i de Dakyanus’un şerrinden muhâfaza etmekteydi.

300 YILLIK ÖLÜMSÜZ UYKU

Nitekim “muhâfaza edenlerin en hayırlısı” olan Cenâbı Hak, Ashâbı Kehf’i sonsuz rahmetiyle kuşattı ve onları 309 sene mağarada canlı olarak uyuttu.

Hazreti Mevlânâ kuddise sirruh der ki:

“Gâfiller arasında bulunup onların in’ikâsını almaktansa uyumak daha evlâdır. Cenâbı Hak, Ashâbı Kehf’i fâsıkların arasından ayırarak onların kalblerini gafletten korumuştur.”

Âyeti kerîmede buyrulur:

“(Ey Rasûlüm! Orada bulunsaydın) güneşi görürdün ki, doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isâbet etmeden geçerdi. (Böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı). İşte bu, Allâh’ın âyetlerindendir (O’nun azametinin bir nişânesidir). Allâh kime hidâyet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır. Kimi de hidâyetten mahrum ederse, artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın!” (elKehf, 17)

“Kendileri uykuda oldukları hâlde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttalî olsa idin, dönüp de onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden, için bir korku ile dolardı.” (elKehf, 18)

ASHABI KEHF UYANDIRILDI

Cenâbı Hak, Ashâbı Kehf’i uyandırdığında, onlar mağarada çok az bir zaman kaldıklarını zannettiler. Âyeti kerîmelerde buyrulur:

“Böylece Biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırdık. İçlerinden biri:

«–Ne kadar kaldınız?» dedi.

(Kimi):

«–Bir gün, ya da günün bir parçası kadar kaldık.» dediler.

(Kimi de) şöyle dedi:

«–Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir. Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise, size ondan erzak getirsin; ayrıca dikkatli davransın (gizli hareket etsin) ve sakın kimseye sezdirmesin!” (elKehf, 19)

“Çünkü onlar, eğer size muttalî olurlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman ebediyyen iflâh olmazsınız.” (elKehf, 20)

İçlerinden bir tanesi, şehre erzak almaya gittiğinde elindeki asırlar önceye âit paraları görenler, onun bir define bulduğunu zannederek hükümdara şikâyet ettiler.

Zamanın yeni hükümdarı ise, sâlih bir kişi idi. Etrafındakilere dâimâ güzel nasihatte bulunur, onları tevhîde dâvet eder, “ba’sü ba’de’lmevt”ten, yâni kıyamet koptuktan sonraki yeniden dirilişin sırlarından bahsederdi. Fakat teb’asının câhilleri, öldükten sonra dirilmeyi şüphe ile karşılar, bir türlü inanmazlardı. O da buna çok üzülür ve Cenâbı Hakk’a:

“Yâ Rabbî! Bu kavme inkâr ettikleri hakîkat husûsunda bir tecellî göster!” diye yalvarırdı.

Nihayet Ashâbı Kehf’ten olan genci karşısında görünce, sevinçle bunu etrafındakilere îlân ederek aradığı tecellînin tahakkuku sebebiyle Cenâbı Hakk’a hamd etti. Ardından Ashâbı Kehf’in yanlarına giderek onları ziyâret etti. Böylece ilâhî hikmet ve ibretler tezâhür etti. Bundan sonra Cenâbı Hak, Ashâbı Kehf’in ruhlarını kabzetti.

Ashâbı Kehf, îmânlarında sebat gösterip zulümlere katlanmaları, Allâh yolundan ayrılmamaları ve bu uğurda hicret etmelerinin bir bereketi olarak Kur’ânı Kerîm’de tekrîm buyrulmuştur. Öyle ki, bu kıssa dolayısıyla Kur’ânı Kerîm’deki bir sûreye bu sâlih kişilerin sıfatı verilmiş, ona “Kehf Sûresi” denmiştir. Bu sûrede Ashâbı Kehf’ten başka ehemmiyetli kıssalar da bulunmakla birlikte, sûreye bu ismin verilmesi, bu kıssanın husûsî ehemmiyetini ifâde etmektedir.

Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, cuma günü Kehf Sûresi okunduğunda, bunun diğer cumaya kadarki günahlara keffâret olacağını bildirmiştir. (Süyûtî, elCâmiu’sSağîr, I, 98) Bu sûre; îman mücâdelesi, ba’sü ba’de’lmevt, MûsâHızır kıssası, azameti ilâhiye tecellîleri gibi devamlı hatırda tutulması gereken mühim mevzûları ihtivâ ettiği için Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem, her hafta okunmasını tavsiye etmiştir.

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Maden Mühendisleri Odası Başkanı: Gaz değişimi hesaba katılmalıydı, sensörler konusunda şüphelerim var Survivor All Star’da Çifte Üzüntü Serdar Ortaç, müzik yasağını eleştirenlere tepki gösterdi: Her şeye isyan etmenize gerek yok Robert De Niro ve ailesi, geçtiğimiz günlerde ani bir ölüm acısıyla sarsıldı