Bir gün, Mekke’ye bir yabancı gelmiş ve bir deve satmıştı Ebu Cehile.
Ama bir türlü parasını alamıyordu.
Kâbe yanına gidip, yalvardı müşriklere:
– Ne olur hakkımı alın ondan.
Alaya aldılar adamcağızı.
Ona, Peygamber efendimiz aleyhisselamın evini gösterdiler:
– Bak, şu evi görüyor musun – Evet.
– İşte o eve git. O halleder senin işini.
Bir yandan da sinsi sinsi gülüyorlardı. Garip, bir ümitle gitti o kapıya. Efendimiz aleyhisselam açtılar:
– Buyurun kardeşim.
– Şey, ben buraların yabancısıyım. Ebu Cehil diye birine deve sattım. Paramı vermiyor. “Senin işini ancak O halleder” diye beni size gönderdiler. Bana yardım eder misiniz?
Resulullah efendimiz aleyhisselam; – Peki, bekle, buyurdular.
Ve birlikte gidip çaldılar kapıyı. Ebu Cehil, karşısında Resulullah efendimizi görünce titremeye başladı:
– Buyur ya Muhammed! Bir emrin mi var?
Efendimiz aleyhisselam, büyük bir vakarla cevap verdiler: – Evet. Ver şu garibin hakkını!
Ebu Cehil korkudan kekeledi: – De..derhal. Hemen getiriyorum.
Koşup parayı getirdi ve; – Buyur kardeşim, dedi. Kusura bakma.
Adamın işi hallolmuştu.
Dönüp giderken teşekkür etti Efendimiz aleyhisselama.
Sonra Kâbe yanına gelip müşriklere de teşekkür edip;
– Size minnettarım, dedi.
Müşrikler hayret içinde sordular: – Ne? Yoksa aldın mı paranı? – Evet. Hem de hiç zahmetsiz.
– Doğru mu söylüyorsun? – Evet. Niçin şaşırdınız?
Bir müddet sonra Ebu Cehil geldi oraya. Duyduklarımız doğru mu?
Merakla ona döndüler:
– Ya Eba Cehil! Duyduklarımız doğru mu?
– Evet, maalesef doğru.
– Parayı verdin yani?
– Evet.
– Hem de Muhammed’in sözüyle?
– Evet.
Hayretle birbirlerine bakıştılar:
– Sen neler söylüyorsun ya Eba Cehil?
Ebu Cehil, ellerini çaresizce iki yana açtı.
– Mecbur kaldım arkadaşlar.
– Nasıl mecbur kaldın?
– Muhammed’in yanında korkunç bir canavar vardı.
– Canavar mı dedin?
– Evet, vermeseydim parçalayacaktı beni.