Rahmetli babaannemin beni uyuturken anlattığı bir masal vardı. Dinlerken biraz içim kararırdı, üzülürdüm ama şimdi anlıyorum niye defalarca anlattığını.
Atmacanın biri yuvasında üç yavrusunu büyütüyormuş. Bir gün ateşte et pişiren birilerini görmüş. “Dur şuradan et çalayım, yavrularıma götüreyim” demiş. Sonra da “Hırsızlık yaparsam yavrularımın başına bir kötülük gelir mi?” sorusu düşmüş aklına.
Uçmuş hızla, ormanın bilgesi baykuşun ulu ağacına konmuş.
Sormuş Bilge Baykuş’a:
– Bilge Baykuş, ben bir yerden bir şey çalsam, bunun cezasını ne zaman görürüm?
– 40 gün sonra, demiş Baykuş
– 40 günden önce bir şey olmaz mı?
– Olmaz
Atmaca rahatlamış, çünkü yavrularının on gün içinde yuvadan uçacak hâle geleceğini biliyormuş.
Kapmış eti ateşin üzerinden (babaannem kapmış külbastıyı diye anlatırdı), yuvasına götürüp bırakmış. Uçmuş yuvadan yeni avlar için. Akşamüstü dönüp geldiğinde bir bakmış yuvası yanıp kül olmuş. (Rahmetli burayı biraz daha detaylı ve beni korkudan öttürerek anlatırdı). Etin altına yapışan bir köz bütün yuvayı yakmış.
Atmaca hışımla baykuşa uçmuş, soluk soluğa
– Hani hırsızlığımın cezası 40 gün sonra çıkardı? Ben eti çaldım, bir saat sonra yavrularımı kaybettim.
Bilge Baykuş sormuş:
– Daha önce hırsızlık yaptın mı?
– Evet.
– Bu, onun cezası. Bugün çaldığın etin cezasını daha görmedin, 40 gün sonra da onu göreceksin.
Oradaki 40 gün mecazi. bir gün herkes ettiğini bulur. Önemli olan helal lokmayı yuvaya götürebilmek.
Ahmet Şerif İzgören
Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı Kitabından