Bir bayram arefesinde, dul bir kadın yanında babadan yetim kalmış çocuğu ile zengin bir Hacı İbrahim’in dükkanına girer:
”Bildiğiniz gibi bu çocuğun babası savaşta şehid düştü. Yarın da bayram. Evde yiyeceğimiz olmadığı gibi çocuğun giyeceği de yok. Allah rızâsı için biraz yardım…” diye utana sıkıla dilenir.
Hacı Efendi fakir kadına yardım etmediği gibi hiddetli bir sesle:
”Bıktım sizden… Sizin için mi çalışıyorum. Defol şuradan.” diye kadını azarlar. Hacının bu çıkışı üzerine kadının gözleri dolar. Ağlayarak dükkandan çıkar.
Hacının karşısında aynı mağazadan bir dükkanın sahibi olan Abraham isimli yahudi, o fakirin ızdırabını anladı. Kadının ve çocuğunun ağlamalarına dayanamadı. Gönlü buz gibi eridi, inceldi. İnsanî duygularla kadına yaklaştı:
”Nedir hanım, hacı efendi niçin bağırdı?” diye sordu. İmanlı ve şuurlu fakir kadın, Yahudiye hacıyı şikâyet etmek yerine:
”O benim büyüğümdür. Döver de, kovar da, sana ne oluyor?” diye cevap verdi.
Bir bayram arefesinde bir annenin ve çocuğunun yokluktan ağlayışına dayanamayan yahudi Abraham yine ısrar etti:
”Bacım ben de insanım, rahmetli kocanı tanırdım. İyi bir insandı. Bana çok faydaları dokunmuştu. Dükkanıma gel istediğini al. Benden aldıklarını sadaka değil rahmetli kocanın bana olan iyiliklerinin yerine kabul et” gibisinden sözler ederek kadını ve yetim çocuğu dükkanına gelmeye ikna etti.
Yahudi Abraham dul kadına ve yetim çocuğuna en güzel ve en pahalı bayramlıklar verdi. Kadının çocuğunu giydirdi, kuşandırdı. Az önce Hacı
Efendinin dükkanında üzülen ve dünya başına dar gelen fakir kadın ve yetim çocuğunun içine yaşama sevinci girdi. Yüzlerine pembe pembe güller açıldı. Yahudi Abraham’ın dükkanından çıkarken kadın candan ve gönülden dua etti:
”Allah sana iman nasip etsin. Sen bizi bu dar günümüzde ve mübarek bayram arefesinde giydirdiğin gibi Cenabı Allah da sana cennette köşkler versin, sana cennet elbiselerini giydirsin.”Masum çocuk da annesinin duasına “Âmin” dedi. Dul ve yetimi dükkanında kovan Hacı İbrahim efendi, o gece bir rüya gördü.
Rüyasında kıyamet kopmuş ve kendisi cennete girmişti. Cennette gezerken gayet güzel, gözleri kamaştıran bir köşk gördü. Baktı ki köşkün kapısında kendisinin ismi yazılı idi. “Demek ki burası bana ait” diyerek köşkün kapısından içeri girmek istedi. Fakat kapıda bekçi melekler:
”Giremezsin” dediler. ”Bu köşk benim değil mi?” ”Düne kadar senindi ama, maalesef dün senden alınıp başkasına devredildi….” Hacı neye uğradığını anlayamadı. O telaş ve heyecan içerisinde uyandı. “Dün çocuklara iyilik etmemekle hata ettim” diye düşündü. Sabah olunca doğru Yahudi Abraham efendinin dükkanına gitti.
”Abraham efendi dünkü, dul kadın ve yetim çocuğa kaç altın değerinde elbise verdin?” diye sordu.Yahudi: ”On altın değerinde” ”Al sana onun iki katı” ”Hayır olmaz” ”On katını vereyim.” ”Olmaz.“
”Yüz katını vereyim, iki yüz katını vereyim. Sen altın ve gümüşü seven bir kişisin iste bin katını vereyim….”
Abraham Efendi tebessüm eder: ”Olmaz hacı Efendi olmaz. O köşk yüz altın bin altın ile satın alınmaz. O senin gördüğün rüyayı ben de gördüm… Cennete girebilmek için işte müslüman oluyorum:
“Eşhedü en lâ ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûluh”
Sen Cenabı Allah’ın rızasını kazanmak ve Cennete girip ebedî saadete kavuşmak istiyorsan eskiden olduğu gibi ihlas ile Allah’a ibâdet et ve kapına gelen fakir, dul ve yetimleri azarlama, boş çevirme, insanlara iyilik yapmaya bak” dedi.
PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN